Batılı seyyahlar için Doğu'nun gizemli dünyası her devirde merak uyandıran değişik bir âlemdi. Eskidünya'nın en merak edilen köşeleri; yani türlü zenginliği bağrında saklayan Çin, Hint, Moğol: Babür ve diğer pek çok kadim medeniyet Asya kıtasında köklenmişti. Bu medeniyetler, her biri paha biçilmez müzelik birer sanat eseri olan sayısız yapıta imza atarak Batı dünyasının beğenisini kazanmıştı. Batılı seyyahların Doğu'nun zenginliklerini keşfetmek için takip ettikleri en eski güzergâh, Anadolu üzerinden geçen "ipek Yolu" idi. Asırlarca Roma ve Doğu Roma imparatorluklarının kontrolünde kalan bu eski yol, Anadolu coğrafyasının Türk hâkimiyeti altına girmesinden sonra ilk yüzyıllarda beyliklerin, daha sonra Selçuklu Devleti'nin, son olarak da yaklaşık altı buçuk asır boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarından geçerek Doğu'nun zengin dünyasına ulaşmıştı. Kumaş, baharat, çini, metal ve ticari değere sahip diğer türlü malın asırlarca Batı'ya taşınıp durduğu bu yolu kimi zaman kervanlarla, bazen tek başına kat eden gezginler; tamamen yabancısı oldukları ve büyük bir merakla tanımak istedikleri Doğu'ya açılan kapı olan Anadolu coğrafyasından da hayli etkilenmişlerdi. Batı kaynaklarında "Küçük Asya" olarak da geçen Anadolu coğrafyası binlerce yıllık geçmişi, ev sahipliği yaptığı çok sayıda medeniyet ve bağrında sakladığı, bu medeniyetlerden geriye kalan çok sayıda eski eser ile seyyahların her devirde merakını çekmiş bir bölgeydi.

---